Son yıllarda yoğun diplomatik ve hukuki çabalar sayesinde, uzun yıllar yurt dışında tutulmuş olan çok sayıda tarihi eser Türkiye’ye iade edildi.
Resmî rakamlara göre; 2002’den bu yana 13 bin 268, son 7 yılda ise 8 bin 953 eser, ait olduğu topraklara geri kazandırıldı. Bu başarı, Türkiye’nin kültürel mirasına sahip çıkma kararlılığını ve uluslararası alandaki haklı mücadelesini gözler önüne seriyor.
2024’te yalnızca tek bir yılda, çeşitli ülkelerden alınan 1.149 eser iade edilirken; 2023 yılında ABD’den 41, İsviçre’den ise ayrı gruplar halinde 7, Romalı döneminden kalma heykel, sikke, çömlek ve çini gibi önemli eserlerin de aralarında bulunduğu sayısız parça Türkiye’ye döndü. Bu iadeler, yalnızca maddi değer taşımakla kalmayıp aynı zamanda kültürel ve tarihi bilincin güçlenmesine de katkı sağlıyor.
İadesi sağlanan eserler arasında, Anadolu’nun antik kentlerinden çıkarılmış bronz heykeller, mermer kabartmalar, sikke ve pişmiş toprak kaplar; Osmanlı dönemine ait minber kapısı, çini paneller ve el yazmaları da bulunuyor. Bu eserler, Türkiye’nin tarihsel zenginliğini ve kültürel çeşitliliğini yeniden gün yüzüne çıkarıyor. Özellikle geçmiş medeniyetlerin izlerini taşıyan bu parçalar, hem araştırmacılar hem de halk için paha biçilmez bir değer oluşturuyor.
Bunlardan biri de geçtiğimiz ay geri döndürülen, şimdiye dek yurt dışında sergilenen 1.800 yıllık bronz figür. 1960’larda izinsiz kazılıp yurt dışına kaçırılan bu eser, uzun hukuki süreçlerin ve diplomatik çabaların ardından Türkiye’ye iade edildi. Bu örnek, hem hukuki mücadelelerin önemini hem de kültürel mirasın korunmasının gerekliliğini gözler önüne seriyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu iadeleri yalnızca sembolik adımlar olarak görmüyor; “kökleri Anatolya’ya dayanan mirasın restorasyonu ve korunması” hattında ciddi bir toplumsal sorumluluk olarak değerlendiriyor. Bakanlık yetkilileri, kaçakçılıkla mücadele çalışmalarının süreceğini, kayıp eserleri geri getirmek için uluslararası iş birliğini ve hukuki takibi sürdüreceklerini vurguluyor. Bu çabalar, hem kültürel mirasın korunmasını sağlıyor hem de Türkiye’nin uluslararası alanda haklı konumunu güçlendiriyor.
Bu gelişme, sadece geçmişin değil, kimliğin, kültürün ve tarih bilincinin de kendisine dönmesi anlamı taşıyor. Her geri gelen parça, Anadolu’nun uzun ve kesintisiz hikâyesine yeniden bir satır ekliyor. Ayrıca, bu süreç toplumsal hafızanın güçlenmesine, gelecek nesillere aktarılan tarih bilincinin pekişmesine ve kültürel mirasın korunmasına da katkıda bulunuyor. Bu eserler, sadece taş veya metal objeler değil; geçmişin, sanatın, inancın ve yaşam tarzlarının günümüze taşınan sembolleridir.
Uzmanlar, bu iade süreçlerinin aynı zamanda akademik çalışmalara, müzecilik alanına ve turizme de ciddi katkılar sağladığını belirtiyor. Her geri gelen eser, araştırmacılara ve tarihçilere yeni bilgiler sunarken, halkın kendi kültürel mirasını tanımasına ve değer vermesine de olanak tanıyor. Böylece, Türkiye’nin kültürel zenginliği sadece korunmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumsal hafıza ve kimlik bilincinin de yeniden güçlenmesine hizmet ediyor.











